27 Mayıs 2014 Salı

Londra’da neler yapılır?

Eflatun ‘Kendini yönetirsen,  dünyayı yönetecek gücü bulursun’ demiş. Ben de iyi bir programla gezmek istediğin yerden mutlu dönersin diyorum. Şubat sonunda dört günlük Londra seyahatine birçok şey sığdırdım.

Tower Bridge

Öncelikle gitmek istediğimiz yerlere yakın olması için oteli merkeze yakın seçtik ve memnun kaldığımı belirteyim. Otelin adı Blakemore Hyde Park. En güzel tarafı ücretsiz internet olmasını söylememe gerek yok herhalde. Hyde Park’a yürüyerek 5 dakika mesafede. Ayrıca, 8-10 dakika mesafede iki metro istasyonu var.
İlk günü otele yerleşme ve yürüyerek Oxford Caddesi’ni dolaşmakla geçirdik. Tahmin edileceği gibi öncelikle yemek yenecek bir yer arandı. Dünya mutfaklarından zevkinize göre her çeşit restoranı bulacağınız Londra’da bizim tercihimiz İtalyan yemekleri oldu. Neredeyse her caddede karşımıza çıkan Spaghatti House uygun fiyatlarıyla tercih edilebilecek yerler arasında.  Alışveriş için de Oxford’da her keseye uygun mağazalar mevcut. Ama Primark’tan daha ucuzu yoktur diye düşünüyorum.


Tate Modern ve Millennium Bridge
İkinci gün ise Tower Bridge’den başlayarak şehri yürüyerek gezmeyi tercih ettik. London Bridge ve tabi ki Millenium Bridge’e gittik. Millennium Bridge diğer iki köprünün aksine adından da anlaşılacağı gibi daha yeni ve modern. Sadece yayalara açık olan köprü aslında çelikten yapılmış. Köprünün kuzeyinde St Paul Katedrali, güneyinde ise İstanbul Modern’e esin kaynağı olan çağdaş sanat galerisi Tate Modern var. Bu uzun yürüyüşe Tate Modern’de mola verdik ama çok kalabalık olduğu için çay/kahve içmek için yakınlardaki başka bir cafeyi tercih ettik.
London Eye ve Big Ben
Daha sonraki durağımız ise Londra dediğimizde aklımıza ilk gelen görüntü mekanı oldu. Yani London Eye ve Big Ben. Avrupa’nın en yüksek dönme dolabının etrafında fotoğraf çektirdikten sonra Westminster Sarayı’nın yanındaki Big Ben saat kulesinin önünden yürüyüşümüze devam ettik. Tabi bu arada yağmur başladı. Londra’da gezerken çantanızda şemsiye veya yağmurluk bulundurmakta fayda var. Yağmur gezmemize engel değil ki diyerek ver elini St James’ Park… Vaktiniz varsa, buradaki kuşları ve sincapları besleyebilirsiniz. Sincaplar oldukça cana yakın. J

Biz tüm bu güzergahı yürüyerek gezdik. Çok yorucuydu ama şikayetçi değilim (erken uyuyunca yorgunluk kalmıyor J). Bu kadar yürümem diyenler metroyla da yollarını kısaltabilir ama metroya inip/çıkmak da aynı etkiyi yapabilir. Bu arada, metroyla dolaşacaksanız Oyster Card almanızda fayda var. Hem binerken hem de inerken bu kartı okutmayı unutmayın.

Üçüncü gün yani cumartesi gezilmesi önerildiği için Notting Hill’de Portobello Road’a gittik . Otelimize en yakın metro istasyonu Queensway’den Notting Hill Gate’e gittik. Yürüyerek 30 dakika sürüyormuş ama enerjimizi Portobello’ya sakladık. Bu caddede cumartesi günleri pazar kuruluyormuş. Caddenin girişinde ünlü yazar George Orwell’in yaşadığı ev var. Bu cadde üzerinde mağazaların yanı sıra cadde ortasında kurulan tezgahlardan yiyecekten ikinci el giyeceğe ve ev eşyasına kadar birçok şeyi bulabilirsiniz. Ayrıca, sokakta müzik yapanları dinleyerek yürüyüşe güzel bir mola verebilirsiniz.

Yemek yapmayı sevenler burada yer alan Books for Cooks’u gezmeden dönmesin. İstanbul yemekleri üzerine bile kitaplar vardı. Ünlü Notting Hill filmine ilham veren The Notting Hill Bookshop’da ilgi çeken kitapçılar arasındaydı. Dinlenme molasını Cafe Bolero’da verdik ama yorulmamış olsaydım tercihim başka cafe olurdu. İnternet olmadığını belirteyim. J

Daha sonra en yakın metro istasyonu olan Ladbroke Grove’dan Baker Street’e geçtik. Yani en sevdiğim diziler arasında bulunan Sherlock Holmes’uın evine gittik.  Daha sonraki durağımız ise metrodan aktarmalarla Hyde Park oldu. Burada kuğuların verdiği enfes pozlarla güneşi batırdık. J
Marshmallowlu sıcak çikolata
Daha sonra Brompton Road üzerinde bulunan Harrods’da biraz dolaştık. Yorgunluk kahvesini ise Caffe Concerto’da aldık. Üzeri marshmallowlu sıcak çikolata tavsiye edilir.

Daha sonraki durağımız ise Piccadilly’deki Fortnum&Mason oldu. Benim gibi çay severseniz bu mağazaya bayılacaksınız. Çok katlı bu mağazada çay çeşitleri arasında kararsız kalabilirsiniz. Bizim tercihimiz klasik Darjeeling ve Rose Pouchong çaylarından yana oldu. Üst katlarda ise çay takımlarından mutfak eşyalarına, kıyafetten aksesuara, parfümden sabuna birçok şey bulabilirsiniz. Akşam yemeği için ise yine bir İtalyan olan Cicchetti’yi tercih ettik. Servis ve yemekler güzel. En iyi tarafı internet var. J

Kısa tatilin son gününü ise müzelere ayırdık. British Museum ilk durağımız oldu. Burada Datça’daki antik kent Knidos’tan ve Anadolu’nun başka yerlerinden getirilmiş eserleri görebilirsiniz. Daha sonraki durağımız ise Trafalgar Meydanı’ndaki National Gallery oldu.

 






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder